SÜNEN İBN-İ MACE

Bablar Konular Numaralar

MUKADDİME

<< 116 >>

DEVAM: 11. RESUL-İ EKREM S.A.V.'İN ASHABININ FAZİLETİ  -  ALİ R.A.

 

حَدَّثَنَا عَلِيّ بْنُ مُحَمَّدٍ. حَدَّثَنَا أَبُو الْحُسَيْنِ. أَخْبَرَنِي حَمَّادُ بْنُ سَلَمَةَ، عَنْ عَلِيّ بْنُ زَيْدِ بْنُ جَدْعَانَ، عَنْ عَدِيِّ بْنُ ثَابِتٍ، عَنْ الْبَرَاءِ بْنُ عَازِبٍ، قَالَ: - أَقْبَلنَا مَعَ رَسُولِ اللَّه صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسلَّمْ فِي حَجَّتِهِ الَّتِي حَجَّ. فَنَزَلَ فِي بَعْضِ الطَّرِيقِ. فَأَمَرَ الصلاةَ جَامِعَةً. فَأَخَذَ بِيَدِ عَلِيّ، فَقَالَ ((أَلَسْتُ أَوْلَى بِالْمُؤْمِنِينَ مِنْ أَنْفُسِهِمْ؟)) قَالَوا: بَلَى. قَالَ ((أَلَسْتُ أَوْلَى بِكُلِّ مُؤْمِنٍ مِنْ نَفْسِهِ؟)) قَالَوا: بَلَى. قَالَ ((فَهَذَا وَلِيُّ مَنْ أَنَا مَوْلاَهُ. الِلَّهِمَّ وَالِ مَنْ وَالاَُه. الِلَّهِمَّ عَادِ مَنْ عَادَاهُ)).

 

فِي الْزَوَائِدِ: إسناد ضَعِيْف، لضعف عَلِيّ بْنُ زَيْدُِ بْنُ جدعان.

 

Bera' bin A'zib r.a.’den, kendisine şöyle dediği rivayet edilmiştir: Biz Resul-i Ekrem s.a.v.’in ifa etmiş olduğu hac seferine beraberinde yola çıkmıştık. O, yolun bir semtinde, konakladı da cemaatla namaz kılma emrini verdi. Daha sonra Ali r.a.’in elini tuttu ve (Ashabına): - (Ashabım!) Ben mu'minlere, kendi nefislerinden evla değil miyim? dedi. Orada bulunan sahabiler: - (Ya Resulallah!) Evet (evlasın), dediler. Resul-i Ekrem: - Ey Ashabım!) Ben her mu'mine, kendi kendi nefsinden evla değimliyim? dedi. (Ashabı Kiram) da: -Evet, (evlasın Ya Resulullah! diye) cevap verdiler. (Bu konuşmalar cerayan ettikten sonra elini tuttuğu Hz. Ali r.a.’ı işaret ederek) Resul-i Ekrem s.a.v.: - <İşte bu (Ali), beni seven herkesin mahbubudur. Allahım! O’nu (Ali’yi) seven kimseleri, sev. O’na buğuz edenlere, sen de buğz et.> dedi.

 

Not: Zevaid de: ‘’Bu Hadis’in isnadındaki Ali bin Zeyd bin Ced’an zayıftır, dolayısıyla isnad zayıftır.’’ Deniyor.

 

 

AÇIKLAMA:     Hadisin metninde geçen: «Ben mu'minlere kendi nefislerinden evla değil miyim?» emr-i Nebevi Ahzab süresinin 6. ayetine işarettir: ''Nebi, mu'minIere (din ve dünyaya ait olan her işte ve her hususta) nefislerinden evıadır ...''

 

İbn-i Abbas r.a.'a göre bu ayetten murad şudur: Nebi mu'minleri bir işe çağırır ve nefisleri de onları başka bir şeye davet ederse, mu'minlerin, nefsi arzularını bırakıp Nebi'in isteğini tutmaları, onlar için daha iyidir.

 

Bazı müfessirlere göre de maksad şudur: Her hususta mu'minler bir diğerinin arzu ve emirlerine değil de öncelikle ve tercihen Nebi'in emir ve arzusuna itaat etmek mecbüriyetindedirler.

 

Ayet-i kerime başka şekillerde de tefsir edilmiştir. Hepsinin neticesi Nebi'in emir ve arzularına uymanın lüzum ve faydasını belirtmektir, denile bilir.

 

Hadiste, Nebi s.a.v.'in soru şeklinde irad buyurduğu ilk iki fıkra, O'nun emir ve tavsiyelerinin önemine Sahabilerin dikkatini çekmek ve ondan sonra Hz. Ali r.a. ile ilgili olarak irad ettiği hususları sahabilerine duyurmak için buyurulmuş olsa gerek.

 

Soru şeklinde Sahabilerin dikkati çekilen ilk iki fıkrada Nebi'in tavsiye ve talimatına itaatın, Kur'an ayeti ile tescili hatırlatıldıktan sonra Hz. Ali r.a.'in faziletini belirten şu son iki fırkra buyuruluyor.

 

«Ben kimin mahbubu isem Ali de onun mahbubudur;,., Yani beni seven Ali'yi de sevmelidir.

«Allahım! Ali'yi seven adamları sen de sev, (onları mükafatlandır. Ali'ye buğzeden kimselere sen de buğzet. (Onlara hak ettikleri cezayı ver.»)

  

Bu fıkralar, Nebi s.a.v.'in Hz. Ali"ye karşı beslediği sevgi ve ona verdiği değeri en guzel bir şekilde ifade etmektedir.

 

Yemen'de Hz. Ali r.a.'in beraberinde bulunan bazı kişilerin O'nun aleyhinde konuşmaları üzerine Reslll-i Ekrem'in bu hadis ile aleyhtarlık edenlere onu sevdirrnek istediği söylenmiştir.' Kim tarafından söylendiğini belirtmeden bu sözleri nakleden Sindi diyor ki :

 

Tirmizi'nin Sünen'inde şöyle rivayet ediliyor: Berâ (r.a.)’den rivâyete göre, Nebi (s.a.v.) iki ordu gönderdi. Onlardan birine Ali b. Ebî Tâlib’i diğerine de Hâlid b. Velid’i komutan tayin etti ve şöyle buyurdu: Eğer savaş gerçekleşirse Ali başkomutandır. Sonunda Ali bir kaleyi fethetti ve elde edilen ganimetler içersinden bir cariye aldı. Bunun üzerine Hâlid b. Velid benimle bir mektup göndererek Ali’nin bu hareketini ifşa etmiş oldu. Rasûlullah (s.a.v.)’e gelince mektubu verdim o da okudu rengi değişti ve şöyle dedi:

 

Allah’ı ve Rasûlünü seven; Allah ve Rasûlünün de kendisini sevdiği kimse hakkında sen ne düşünüyorsun? Ben de; “Allah’ın gazabından ve Peygamber (s.a.v.)’in öfkesinden Allah’a sığınırım. Ben sadece bir elçiyim” deyince Rasûlullah (s.a.v.) sustu öfkesi dindi.

 

Tirmizi, bu hadisin 'Hasen' olduğunu söyledi.

 

Sindi, Tirmizi'den bu nakli yaptıktan sonra şunları söyler: Bu durumda Rafizlerin sandığı gibi hadisin halifelikle hiç bir ilgisi yoktur. Hz. Abbas ile Hz. Ali r.a.'ın de hadisten halifelikle ilgili hiç mana çıkarmadıkları ve böyle bir yoruma gitmedikleri de meydandadır. Şöyle ki:

 

Hz. Abbas r.a.'ın, Hz. Ali r.a.'e: Nebi'e müracaatla halifeliğin bize mi, başkalarınamı ait olduğunu sormasını emrettL Hz. Ali r.a. ise Hz. Abbas r.a.'e şöyle karşılık verdi:

 

«Eğer sormam üzerine O, bizi menederse artık hiç kimse halifelik için bize bir hak vermez,» veya dediği gibi cevap verdL

 

Bu yüce iki zat eğer hadisten halifelik anlamını çıkarsaydılar aralarında böyle bir görüşmeye yer kalmazdı.

 

Hadisin ravilerinden Ali bin Zeyd bin Ced'an'nın zayıf olduğu gerekçesi ile Zevaid, bu hadisin isnadının zayıf olduğunu söylemiştir. Fakat Sindi diyor ki; hadisin manasını aynen ifade eden metinler müteaddid şekil ve isnadlar ile de rivayet edilmiştir.