DEVAM: 11. RESUL-İ
EKREM S.A.V.'İN ASHABININ FAZİLETİ - ALİ R.A.
حَدَّثَنَا
عَلِيّ بْنُ
مُحَمَّدٍ.
حَدَّثَنَا
أَبُو
الْحُسَيْنِ.
أَخْبَرَنِي
حَمَّادُ
بْنُ
سَلَمَةَ،
عَنْ عَلِيّ
بْنُ زَيْدِ
بْنُ
جَدْعَانَ،
عَنْ عَدِيِّ
بْنُ
ثَابِتٍ، عَنْ
الْبَرَاءِ
بْنُ
عَازِبٍ،
قَالَ: -
أَقْبَلنَا
مَعَ رَسُولِ
اللَّه
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسلَّمْ فِي
حَجَّتِهِ الَّتِي
حَجَّ.
فَنَزَلَ فِي
بَعْضِ
الطَّرِيقِ.
فَأَمَرَ
الصلاةَ
جَامِعَةً.
فَأَخَذَ بِيَدِ
عَلِيّ، فَقَالَ
((أَلَسْتُ
أَوْلَى
بِالْمُؤْمِنِينَ
مِنْ
أَنْفُسِهِمْ؟))
قَالَوا:
بَلَى. قَالَ
((أَلَسْتُ
أَوْلَى
بِكُلِّ
مُؤْمِنٍ مِنْ
نَفْسِهِ؟))
قَالَوا:
بَلَى. قَالَ
((فَهَذَا وَلِيُّ
مَنْ أَنَا
مَوْلاَهُ.
الِلَّهِمَّ
وَالِ مَنْ
وَالاَُه.
الِلَّهِمَّ
عَادِ مَنْ
عَادَاهُ)).
فِي
الْزَوَائِدِ:
إسناد
ضَعِيْف،
لضعف عَلِيّ
بْنُ زَيْدُِ
بْنُ جدعان.
Bera' bin A'zib
r.a.’den, kendisine şöyle dediği rivayet edilmiştir: Biz Resul-i Ekrem
s.a.v.’in ifa etmiş olduğu hac seferine beraberinde yola çıkmıştık. O, yolun
bir semtinde, konakladı da cemaatla namaz kılma emrini verdi. Daha sonra Ali
r.a.’in elini tuttu ve (Ashabına): - (Ashabım!) Ben mu'minlere, kendi
nefislerinden evla değil miyim? dedi. Orada bulunan sahabiler: - (Ya
Resulallah!) Evet (evlasın), dediler. Resul-i Ekrem: - Ey Ashabım!) Ben her
mu'mine, kendi kendi nefsinden evla değimliyim? dedi. (Ashabı Kiram) da: -Evet,
(evlasın Ya Resulullah! diye) cevap verdiler. (Bu konuşmalar cerayan ettikten
sonra elini tuttuğu Hz. Ali r.a.’ı işaret ederek) Resul-i Ekrem s.a.v.: -
<İşte bu (Ali), beni seven herkesin mahbubudur. Allahım! O’nu (Ali’yi) seven
kimseleri, sev. O’na buğuz edenlere, sen de buğz et.> dedi.
Not: Zevaid de:
‘’Bu Hadis’in isnadındaki Ali bin Zeyd bin Ced’an zayıftır, dolayısıyla isnad
zayıftır.’’ Deniyor.
AÇIKLAMA: Hadisin metninde geçen: «Ben mu'minlere kendi nefislerinden evla değil
miyim?» emr-i Nebevi Ahzab süresinin 6. ayetine işarettir: ''Nebi, mu'minIere
(din ve dünyaya ait olan her işte ve her hususta) nefislerinden evıadır ...''
İbn-i Abbas
r.a.'a göre bu ayetten murad şudur: Nebi mu'minleri bir işe çağırır ve
nefisleri de onları başka bir şeye davet ederse, mu'minlerin, nefsi arzularını
bırakıp Nebi'in isteğini tutmaları, onlar için daha iyidir.
Bazı müfessirlere
göre de maksad şudur: Her hususta mu'minler bir diğerinin arzu ve emirlerine
değil de öncelikle ve tercihen Nebi'in emir ve arzusuna itaat etmek
mecbüriyetindedirler.
Ayet-i kerime
başka şekillerde de tefsir edilmiştir. Hepsinin neticesi Nebi'in emir ve
arzularına uymanın lüzum ve faydasını belirtmektir, denile bilir.
Hadiste, Nebi
s.a.v.'in soru şeklinde irad buyurduğu ilk iki fıkra, O'nun emir ve
tavsiyelerinin önemine Sahabilerin dikkatini çekmek ve ondan sonra Hz. Ali r.a.
ile ilgili olarak irad ettiği hususları sahabilerine duyurmak için buyurulmuş
olsa gerek.
Soru şeklinde
Sahabilerin dikkati çekilen ilk iki fıkrada Nebi'in tavsiye ve talimatına
itaatın, Kur'an ayeti ile tescili hatırlatıldıktan sonra Hz. Ali r.a.'in
faziletini belirten şu son iki fırkra buyuruluyor.
«Ben kimin
mahbubu isem Ali de onun mahbubudur;,., Yani beni seven Ali'yi de sevmelidir.
«Allahım!
Ali'yi seven adamları sen de sev, (onları mükafatlandır. Ali'ye buğzeden
kimselere sen de buğzet. (Onlara hak ettikleri cezayı ver.»)
Bu fıkralar,
Nebi s.a.v.'in Hz. Ali"ye karşı beslediği sevgi ve ona verdiği değeri en
guzel bir şekilde ifade etmektedir.
Yemen'de Hz.
Ali r.a.'in beraberinde bulunan bazı kişilerin O'nun aleyhinde konuşmaları
üzerine Reslll-i Ekrem'in bu hadis ile aleyhtarlık edenlere onu sevdirrnek
istediği söylenmiştir.' Kim tarafından söylendiğini belirtmeden bu sözleri
nakleden Sindi diyor ki :
Tirmizi'nin
Sünen'inde şöyle rivayet ediliyor: Berâ (r.a.)’den rivâyete göre, Nebi (s.a.v.)
iki ordu gönderdi. Onlardan birine Ali b. Ebî Tâlib’i diğerine de Hâlid b.
Velid’i komutan tayin etti ve şöyle buyurdu: Eğer savaş gerçekleşirse Ali
başkomutandır. Sonunda Ali bir kaleyi fethetti ve elde edilen ganimetler içersinden
bir cariye aldı. Bunun üzerine Hâlid b. Velid benimle bir mektup göndererek
Ali’nin bu hareketini ifşa etmiş oldu. Rasûlullah (s.a.v.)’e gelince mektubu
verdim o da okudu rengi değişti ve şöyle dedi:
Allah’ı ve
Rasûlünü seven; Allah ve Rasûlünün de kendisini sevdiği kimse hakkında sen ne
düşünüyorsun? Ben de; “Allah’ın gazabından ve Peygamber (s.a.v.)’in öfkesinden
Allah’a sığınırım. Ben sadece bir elçiyim” deyince Rasûlullah (s.a.v.) sustu
öfkesi dindi.
Tirmizi, bu
hadisin 'Hasen' olduğunu söyledi.
Sindi,
Tirmizi'den bu nakli yaptıktan sonra şunları söyler: Bu durumda Rafizlerin
sandığı gibi hadisin halifelikle hiç bir ilgisi yoktur. Hz. Abbas ile Hz. Ali
r.a.'ın de hadisten halifelikle ilgili hiç mana çıkarmadıkları ve böyle bir
yoruma gitmedikleri de meydandadır. Şöyle ki:
Hz. Abbas
r.a.'ın, Hz. Ali r.a.'e: Nebi'e müracaatla halifeliğin bize mi, başkalarınamı
ait olduğunu sormasını emrettL Hz. Ali r.a. ise Hz. Abbas r.a.'e şöyle karşılık
verdi:
«Eğer sormam
üzerine O, bizi menederse artık hiç kimse halifelik için bize bir hak vermez,»
veya dediği gibi cevap verdL
Bu yüce iki zat
eğer hadisten halifelik anlamını çıkarsaydılar aralarında böyle bir görüşmeye
yer kalmazdı.
Hadisin
ravilerinden Ali bin Zeyd bin Ced'an'nın zayıf olduğu gerekçesi ile Zevaid, bu
hadisin isnadının zayıf olduğunu söylemiştir. Fakat Sindi diyor ki; hadisin
manasını aynen ifade eden metinler müteaddid şekil ve isnadlar ile de rivayet
edilmiştir.